
Suskunluğu bozmak için dolmak gerek bazen, dolup taşmak. Günlere bakıyorum, günler yalınayak, günler çıplak. Sonbaharda kalmış gibi kışımız. Güneş var ısıtmıyor, yağsa toprağı ıslatmıyor, kurumuş dallar yumuşamıyor.
Dudaklarımdan dökülenler ruhumu aydınlatmıyor, bir yanım sus diyor, bir yanım avaz avaz bağırıyor. Hem ateş topu var göğüs kafesimde, hem de buz kütlesi. İkisi de birbirine dokunmuyor bile. Hani aralarındaki duvarı bir yıksalar, eriyecek buz, ılıyacak ateş. Eridikçe, ılıdıkça; yakmayacak kor, üşütmeyecek kar… Kana kana içicerecekler, doyuracaklar beni suya, kırılmış dallarımın kökleri filizlenecek, belki gelecek bahara çiçekleniceklerde.
Özledim, sözcüklerden saçlarıma taç yapmayı, özledim diyorum bakışlarda ısınmayı. Bir ele, bir göze, bir söze, bir yüreğe hasretim, hasretim ki suskunluğum ile baş edemiyor bile… Biliyorum her günümüz, geriye kalan hayatımızın ilk günü. Karamsar da değilim, her daim dünümüzden güzel olsun günümüz diye diliyorum. Ama bir şeyler eksik, bir şeyler yarım, mutluluk, sevinçler karşımda sarılamıyorum. Sanki açsam kollarımı, arkasını dönecek, gidecek. Görmezden gelecek, görse de farkettirmeyecek!
Aslında eminim, yüreğimin yalanı yoktur; kucak açtıklarımda bekliyor beni. Elif bir gülümsese diyor, bir yaklaşsa, bir adım atsa, kısalacak tüm uzun yollar. Sonra beraber adım atacağız el ele, göz göze, söz söze…
Sanırım bu pandemi, yoksunluk hissini iyi tanıttı, iyi yaşattı bizlere. Sarılmak oysa ki ne güzelmiş, yüreklerin, ruhların birbirine ayna olması ne muazzam bir duyguymuş. Farkında olmadan hepimiz birbirimizden besleniyor, doyuyormuşuz. Kiminin soğukluğu, kiminin sıcaklığı ruhumuzu, varlığımızı dengeliyormuş. Anlıyorum, farkına varıyorum; iletişimde olmayan ruh bile zamanla canlılığını tüketiyor, azaltıyormuş.
İki satır şiir okumasam, bir iki şarkı mırıldanmasam, yazmasam içimi, yarımlığım bile hiç olucak. Ben buna dayanamam, kendimi biliyorum, sanatsız, sevgisiz, sevdasız yaşayamam. Öyleyse diyorum; kurumuş dallarım batmasın diye yüreğime, duvarı yıkmaya başlarım bende, gücümün yettiğince… İnce ince sızmaya başlasa da yeter, yetişirim ben aydınlık günlere, karşılarım yedi renk çiçekleri. İnsan karda açan çiçeklerden utanmalı değil mi?
Davet ediyorum, sözcükler ile dans etmeye, uzak bedenler de olsakda ruhlarda kavuşmaya, her şeye rağmen sevmeye, affetmeye. Biliyorum, yorulsa da bileklerimiz, o duvar elbet bir gün yıkılacak, geriye bir ben, bir de sevdiklerim kalacak. Sevmişliğim ile karanlıklar aydınlanacak, umudum yoksunluklar ile başa çıkıcak.
Davet ediyorum; sevgi dolu elleri, sıcacık sözleri, ışıltılı gülümsemeleri, sevdiklerimi ve sevenlerimi…
Kim bilir belki duyan, hisseden olur; bir ses dokunur, bir buse konulur bu günüme…
Ne güzel ifade etmişsiniz aslında hepimizin olan düşüncelerinizi. İnsan sevgisiz, dostsuz arkadaşsız olabilir mi ? Bu pandemide öğrendik sanki arkadaşlarımızın kıymetini. Yüreğinize sağlık Elif hanım.